Lojistik sektörü, yük ve yolcu taşımacılığı ile depolama faaliyetlerinden oluşmaktadır. Dünyanın en büyük lojistik organizasyonu olan Tedarik Zinciri Uzmanları Konseyi’nin (Council of Supply Chain Management Professionals, CSCMP) tanımıyla lojistik; “Müşterinin ihtiyaçları doğrultusunda hizmetler de dahil olmak üzere tüm ürünlerin ve ilgili bilgilerin çıkış noktasından varış noktasına kadar etkili ve verimli bir biçimde taşınması ve depolanması için gerekli prosedürleri planlama, uygulama ve denetleme sürecidir.
Lojistik Sektörü, ana maliyet unsurları arasında yer aldığı için sektörlerin ve firmaların rekabet performansında önemli etkenlerden biri durumundadır. Özellikle son yıllarda ekonomik kalkınmayla birlikte ülkelerin dış ticaret eğilimlerinin artması, dış ticaret işlemlerinin daha karmaşık bir hal alması lojistiğin önemini arttırmıştır. Bu bağlamda, ekonomik faaliyetlerin devamı açısından ülkelerin sürdürülebilir bir iç ve dış ticaret sistemine sahip olması, bu ticaretin de mutlaka lojistik stratejileriyle desteklenmesi gerekir.
Hammadde taşımacılığı ve ticarette yaşanan ani ve kalıcı değişimler; yaşanan krizler, sektörün küresel ekonomik çarklar içindeki kritik konumunu daha da önemli hale getirdi. Kıtalararası üretim modelleri ve ticari ağların etkin bir şekilde işlemesi için altyapının modernizasyonu sektör için hiç olmadığı kadar önem arzediyor.
Küresel lojistik ağında geçen yıl başlayan en kritik sorun olarak konteyner krizini gösterebiliriz. Navlun fiyatlarındaki artış, ülkelerin hammadde üzerinden birbirine karşı sergilediği tavır ve konulan ambargolar uluslararası ticareti de olumsuz anlamda etkilemiştir.
Türkiye, hem önemli turizm potansiyeli hem de kritik coğrafi konumu sayesinde taşımacılık ve lojistik sektöründe büyük bir potansiyel taşımaya devam ediyor. Son dönemde yapılan kara ve havayolu yatırımları da bu potansiyeli desteklemekle birlikte yapısal sorunlar bu potansiyelin ortaya çıkmasını geciktiriyor.